2024 - Eylül Yağmur sesleri, yaklaşan geceye doğru akan müzik notaları gibiydi. Kitap okurken arka plan melodim olmuştu. Yavaş yavaş başlamış gözlerim, zamanla yıpranmış sayfaların satırları üzerinde geziyordu. Bu kitabı okumak rahattı. Yıllar içinde defalarca kez tekrar ve tekrar okudum ama her seferinde bana aynı zevki vermeyi başardı. Sürgün elf prensinin yolculuğu, onun yalnızlığını ve kayboluşunu okumak biraz olsun kendi dünyamdan uzaklaşıp, onun dünyasında kaybolmamı sağlıyordu. Sayfayı çevirirken titrediğimi hissettim. Uzun zamandır üşüyor olmalıydım ama zihnim ile bedenim arasındaki boşlukta fark etmemiştim. Bu durum benim için normaldi. Ara sıra okurken çevremin farkına varmam. Titreyip yatağımda battaniyeme daha sıkı sarıldım ve okumaya devam ettim. Beni bu transımdan uyandıran ise yağmurun melodisine karışan araba sesi ve tekerleklerin nemli toprak yolda çıkardığı uğultular oldu. Yolun taşlı olduğunu ve kapının açılmasıyla botların bu taşlarda az da olsa ses çıkarmasını bekl...
2017 - Eylül Özgür olmak istemiştim. Kendimi bildim bileli ya da hatırladığım kadarıyla en azından, özgürlüğü biraz olsun tatmak istedim. Her zaman uğraşmak zorunda olduğum bu ikinci kişiliğimden kurtulmak onun korkusu olmadan, ilaçlarımı almadan yaşamak ve normal biri olmak. Herkes gibi arkadaşlarıma dışarı çıkmak, hatalar yapmak, hayatın zorluklarıyla yüzleşmek istedim. Okul hayatından şikayet eden sanal arkadaşlarımı anlayamadım hiç. Hiç sinemaya gitmedim. Hiçbir zaman sokak hayvanlarını sevmedim. Bir mağazaya girip alışveriş yapmadım. Hiç duygularımı hissederek kaldırımda yürümedim. Bunlar dışarıdan hoş gözükmüyordur. Sana göre bunların pek bir anlamı olmayabilir ama benim için vardı. Herkes hayal kurar, çoğu onlara ulaşamaz ve pes eder. Ben hayalimi asla gerçekleşmeyeceğini öğrendim o gece. Anneminse düşmanım olduğunu. Yağmurlu bir günde, tek katlı bir kulübenin verandasında, masada sakince oturuyordum. Sırtımı sandalyeme yaslamış, elimdeki adını hatırlamadığım kitabı okuyordu...
Mina Kaçmak, o gece istediğim tek şey buydu. Bana tanıdık olan her şeyden kaçmak ve biraz olsun uzaklaşmak. Güneşin batmasının üzerinden saatler geçmişti. Dışarıda yağmur yağıyordu. Yine çıktım o duvarlarımı üzerime gelen evden. Yanıma sadece telefonumu ve cüzdanımı almıştım. İnsankızıyım ya, bazen düşünmeden hareket edebiliyordum. Kendimi sahil yoluna atmamın üzerinden beş dakika geçmişti yanıma şemsiye almadığıma pişman oldum. İzmir için fazla soğuk bir geceydi. Sahil yolunda dalgalar acımasızca kıyıya vuruyor, taştan duvarları dövüyordu. Müziğin sesini sonuna kadar açtığım kulaklıklarımın ardından bile duyuyordum bunu. Dışarıda benim dışımda kimse yoktu. İnsanlar yağmurdan sakındıklarından evlerinde veya rahat oldukları yuvalarındaydı ama bana bu hissi veren bir yer dünya üzerinde bulunmuyordu, en azından bu geceliğine. ...
2017 - Eylül “Bırak beni, ne olur bırak artık! Bırak ki artık hayatımı yaşayayım. Bırak da herkes gibi olayım. Tüm hayatım boyunca bana işkence etmen yetmedi mi?” “Kes artık sesini! Bunlar bir işe yaramayacak! Biliyorsun,” Karşımda duran zayıf, kısa boylu kızın ince kolları tutunduğu mermer lavaboda tir tir titriyordu. Bir zamanlar beyaza yakın bir renkte olan teni, şimdi hastalıktan ve zayıflıktan soluk bir hal almıştı. Omzuna kadar inen dağınık siyah saçları vardı ve bir tutamı sağ gözünün üzerine düşüyor, görüşünü kısıtlıyordu. İnce pembe dudaklarını uçuk kaplamıştı. Giydiği beyaz tişört, onun üzerinde çok büyük duruyordu. Onu varoluşun tüm faktörlerinden uzak tutan ilk özelliği ise korkunç siyah gözleriydi. Göz akı ya da irisi olmayan, siyahın hüküm sürdüğü bir çift göz. Korku romanlarından çıkmış gibi, yalnızca bu canavarlara ait. Yalnızca bakışları, orman hayvanlarının korkudan olduğu yerde donakalmasına neden olabilirdi. Ondan korkuyordum ve bu ona zevk veriyordu. “Ha...
Sisli orman gecenin gelmesiyle uykuya dalmıştı. Gece kuşlarının sessizliğine, ufak patilerin koşarken yumuşak toprakta bıraktığı ritimler kalmıştı. Onun bulması gereken biri vardı, yıllardır kayıp olan biri. Yavru kurt onu bir çam ağacının dalları üzerinde buldu. Siyah tüyleri gün boyu yağan yağmurdan sonra ıslanmış, topraktan yayılan kokunun tadını çıkaran bir kuştu bu. “Sen,” diye seslendi yavru kurt. Sesinde bir yavruya göre daha fazla özgüven vardı. “Sana sorulacak sorularım var.” Kuzgun başını eğip ona baktı. Simsiyah gözlerinde geçmişin özlemi sezebilirdin. “Tabi, sor bakalım.” Sanki onu bekliyordu, bu yavrunun çıkıp geleceğini. Kurt başını kaldırdı ve sordu. “Hedeflerimize ulaştık mı?” “Hayır,” dedi Kuzgun. “Yanına bile yaklaşamadık.” Gaklamalarında bariz bir dalga geçme vardı. Yavruyla değil, kendisiyle. Kurt hayal kırıklığına uğradı ama sormaya devam etti. “Peki, mutlu bir hayatımız oldu mu?” Bu sorusundan çok umutluydu. Kuzgun kalın gagasını iki yana sa...