Örümceğin İlk Oyunu
Örümceğin İlk Oyunu
On iki yaşıma geldiğimde
annem bana ve diğer on kardeşime birer tahta hançer hediye etti. Elime tam
oturan, cilalı ahşaptan yapılma güzel bir antrenman silahıydı bu. Gecenin hemen
bitmesini, yarın onunla oynama isteğimi daha dünmüş gibi hatırlıyorum. Karşıma
geçip bana kardeşlerimi toplamamı, bize yeni bir oyun öğreteceğini söylediğinde
heyecanlanıp hepsini salona çağırdım. Yüzünde soğuk vardı; yalnızca ciddi olduğunda takındığı, korktuğum o
ifade. Halının üzerine oturduk. Annem eline çayını ve oyunu anlatmaya başladı.
Kurallar basitti. Oyunun döngüsü gece yarısında başlar ve diğer gece yarısına kadar devam eder. Her kardeşin tek bir canı vardır ve tahta hançerse onun silahıdır. Biri hançerini senin boynuna ya da kalbine dokundurmayı başarırsa can hakkını alır, seni oyundan çıkarır. Günün sonunda öldürdüğün kişi sayısına göre puan alırsın. Ayın sonunda en çok puana sahip kişiye bir hediye alınır. Kan akıtmak ya da tek silahın dışında bir silah kullanmak yasaktır. Annemin önünde birine saldırırsan yine ölü olarak kabul edilirsin.
Ertesi gün, antrenmanlar daha şiddetli haline geldi. Karşındaki kişi seni oyunun dışına atabilecek hançeri kullandığında sen de kullanmaya başlardın. Hayatını korumak için daha dikkatli olurdun ve gerekirse daha sert. Antrenman artık ölüm oyunun bir parçası haline geldi. Birkaç günün ardından Terra ve Askar'ın yakın dövüşteki üstünlüğüne karşı kazanmak için başka bir yol bulmamız gerekiyordu. Kayra sabahın ilk ışıklarında, saklandığı köşeden antrenman öncesinde saldırıp ikisinin canlarını aldığında artık hepimiz hem av, hem avcı olabileceğimizi anladık. Her an ölümün ensende olacağını bilerek yaşamak birkaç çocuğu savaşçılara dönüştürmeye başladı. Ve her birimiz bu oyunun ne kadar eğlenceli olduğu konusunda hemfikirdik.
Oyunun kurallarından olan annemin gözleri, başka bir sınamaydı. Krallar ve soylular karşısında birini indiremezsin. Saldırın çok daha gizli olmalıdır. Oyunun ilk günlerinde çok daha fazla can kaybetmiş Scarlet, annemin yanından ayrılmamaya, avcı olmak yerine korunan olmaya başladı. Asil duruşunu her zaman takdir ettim. Puan kazanamazsa da, kendini dokunulmaz biri yaparak kazandırmıyordu da. Bir haftanın sonunda, gece sakince uyarken boynuna dokunan hançerle gözlerini açtı.
Uyku senin en zayıf olduğun zamandır. Uykun hafif değilse, gecenin karanlığında kapından içeri süzülen kişiyi fark edemez, gün başlamadan önce kaybedersin. Geceleri daha az uyuman seni yorgun kılar, farklı yollar bulmalısın. Bunlardan biri tuzak kurmaktır. Karşındaki göremezse, boğazına fırlatılan hançerle yüzleşir.
İkinci haftanın sonu; ittifak kurmaya başladık. Dürüst olacağım biraz olsun sırtını yaslayabileceğin kardeşin olduğunda oyun sana çok daha kolaydı. Hiç dışında çıkmadığımız bu korulukta savaşın içindeki topluluk dinamiklerini gördüm. Takımı puan tablosunun zirvelerinden değil, yalnızca işime yarayacaklardan kurdum. Geceleri onlar ben uyarken nöbet tutanlar için nöbet tuttum ve diğer ittifakların nasıl dağıldığına şahit oldum. Ayın sonunda alacağımız ödülü unutmuştuk artık. Hayatta olmanın verdiği güveni hiçbir ödül sağlayamazdı. Hiçbirimiz unutmayacağı koca bir ayın sonunda başladığımızdan daha yetişkindik. Yaşadığımız hayat, bunu getirdi.
Oyunu kim mi kazandı? Neden lider olarak seçildim sanıyorsunuz.
-Küldoğan Günlükleri 1.Kitap Nilah (F.S. 122)